YARGITAY HUKUK GENEL KURULU
Tarih: 01.12.2004 Esas: 2004 /
600 Karar: 2004 / 625
İstihkak Davasında Karara Bağlanan Tazminat İcra Hukukuna Özgü
Götürü Bir Tazminat Olup Haksız Yere Malı Haczedilen 3. Kişi Gerçek Zararını
Genel Hükümlere Göre Ayrıca Talep Edebilir.
Özet:
Dava, haksız haciz
nedeniyle maddi ve manevi tazminat talebine ilişkindir. İstihkak davası sabit
olur ve istihkak iddiasına itiraz eden alacaklı veya borçlunun kötü niyeti
tahakkuk ederse haczolunan malın değerinin % 15’inden aşağı olmamak üzere
itiraz edenden tazminat alınmasına karar verilir. İstihkak davalarında karara
bağlanan tazminat icra hukukuna özgü götürü bir tazminattır. Eldeki dava ise,
haksız eyleme dayalıdır. İstihkak davasındaki tazminat talebinin reddedilmesi
ve bu kararın kesinleşmesi eldeki dava yönünden kesin hüküm oluşturmaz. Çünkü
her iki davanın konusu ve dayanakları farklıdır. Haksız yere malı haczedilen 3.
kişi gerçek zararını genel hükümlere göre talep edebilir. Kesin hüküm nedeniyle
davanın reddi hatalıdır.
Taraflar arasındaki
“maddi ve manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda;
İstanbul Asliye 7. Hukuk Mahkemesi’nce davanın reddine dair verilen 27.11.2002
gün ve 2001/689 – 2002/717 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından
istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 06.10.2003 gün ve 5713-11158
sayılı ilamı ile;
1- Dava, haksız haciz
nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir. Mahkemece, davanın
reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz olunmuştur.
Davacı, dava dışı
Y’nin borcu nedeniyle davacı şirkete ait işyerinde haciz yapıldığını ve
makinelerine el konulduğunu; istihkak davasının lehine sonuçlandığını; ancak,
haciz nedeniyle işlerinden geri kaldığını, yeni sipariş de alamadığını
belirterek maddi; ticari itibarının sarsılması nedeniyle de manevi tazminat
isteminde bulunmuştur.
Mahkemece, istihkak
davası sonucunda makinelerin davacıya iade edildiği gerekçesiyle manevi
tazminat koşullarının oluşmadığı; maddi tazminat istemi bakımından da, istihkak
davasında kötü niyet tazminatı isteminin reddedildiği ve bu kararın bağlayıcı
nitelikte bulunduğu belirtilerek, davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı, haczedilen
eşyalar ile borçlunun bir ilgisinin bulunmadığının belirtilmesine karşın, haciz
uygulaması sonucunda maddi ve manevi zarara uğradığını ileri sürmektedir. Maddi
tazminat istemine esas olan zarar kalemlerini de, dava dilekçesinde açıklayıp
göstermiştir. Mahkemenin, kararına dayanak yaptığı İİK. m. 97’de öngörülen
tazminat, özel bir düzenleme niteliğindedir. İstihkak savına itiraz eden
alacaklı veya borçlu aleyhine, yalnızca bu nedenle hükmedilmektedir. Diğer
yandan, anılan istihkak davasında tazminat isteminin reddine ilişkin verilen
karar, davacı tarafından temyiz edilmemiş ve yasa yolunda da incelenmemiştir.
Davacı, bu davada, genel olarak davalı eyleminin haksız olduğunu ileri
sürmüştür. İsteminin yasal dayanağı da, BK. m. 41 vd. hükümleridir. Bu anlamda,
uğranılan zararların istenilebileceği, 24.05.1974 gün ve 1974/5-7 sayılı İBK.
ile kabul edilmiştir. Mahkemenin, yasanın uygulamasına ilişkin yanılgısı ve
yetersiz gerekçesi bozmayı gerektirmiştir (HUMK. m. 428/b. 1).
2- Davacı, haksız
haciz uygulaması nedeniyle manevi tazminat isteminde bulunmuştur. Haczin
haksızlığı saptandığı takdirde, BK. m. 49 anlamında davacı tüzel kişiliğin
manevi değerlerine dahil bulunan ticari itibarının sarsıldığının kabulü
gerekir. Mahkemece, somut olaya uygun düşmeyen ve yetersiz gerekçe ile bu
istemin reddi de, yasanın uygulanmasına ilişkin yanılgı (HUMK. m. 428/b. 1)
niteliğinde olup; bozmayı gerektirmiştir…)
Gerekçesiyle bozularak
dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece
önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz Eden: Davacı
vekili
HUKUK GENEL KURULU
KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca
incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve
dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, genel hükümlere
dayalı olarak açılan, haksız yere malı haczedilen üçüncü kişinin bundan doğan
gerçek zararının ödetilmesine yönelik, maddi ve manevi tazminat istemine
ilişkindir.
DAVACI İSTEMİNİN
ÖZETİ:
Davacı şirket vekili;
fason çorap üretimi, pazarlaması ile uğraşan davacı şirkete ait işyerinde, dava
dışı Y’nin borcu nedeniyle haciz yapıldığını ve çorap makinelerine el konulduğunu;
davacının açtığı istihkak davasının lehe sonuçlandığını; ancak, bu arada daha
çok ihracatçı firmalarla olan iş bağlantılarının haciz nedeniyle kesilip,
taahhütlerin yerine getirilemediği gibi yeni sipariş de alınamadığını ifadeyle,
maddi zarara; çorap sektöründe tanınan ve ihracatçı firmalarla güven üzerine
çalışan davacı şirketin ticari itibar kaybına uğraması, davalının kaba güce
dayanarak hareket etmesi ve haczedilen şirkete ait makinelerin kendi borçlusuna
ait olmadığını bildiği halde kaldırarak, sektörden davacı şirketi silmeye
çalışması nedeniyle de manevi zarara uğradıklarını ileri sürerek, maddi ve
manevi tazminatın haciz tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan
alınmasına karar verilmesini istemiştir.
DAVALI CEVABININ ÖZETİ:
Davalı vekili; davanın
öncelikle zamanaşımı nedeniyle reddini, davacı şirket ortakları S. ve Y’nin
müvekkilinden aldıkları çorap iplikleri karşılığında şahsi çek ve senetlerini
verdiklerini, bunlar ödenmediği için icraen tahsili yoluna gittiklerini, daha
önce aile apartmanlarının altında iken haciz mahalline taşınan makinelerin
haczedildiğini, ancak davacı şirketin açtığı dava sonunda makinelerin şirkete
ait olduğuna karar verildiğini, şirket ortağı kardeşlerin önceden beri
borçlarını geciktiren, alacaklılarını oyalayan ve bu yüzden çoğu kere icralık
olan bir iş geçmişine sahip olduklarını, son zamanlarda da hukuki önlem olarak
davacı şirketi kurarak kendilerini bu yolla koruma yoluna gittiklerini, bu
nedenle maddi ve manevi kayba uğramalarının söz konusu olmadığını, aksine
makinelerini istihkak davası ile geri almalarını bir caydırıcı unsur olarak
kullanarak alacaklılarına borçlarını öderken istedikleri tarihi belirleme
olanağı bulduklarını, kendilerine olan borcun da halen ödenmediğini, eldeki
davanın da müvekkiline bir baskı unsuru olarak açıldığını, davanın öncelikle
zamanaşımı nedeniyle olmazsa da esastan reddini savunmuştur.
YEREL MAHKEME
KARARININ ÖZETİ:
Yerel mahkeme, kısa ve
gerekçeli kararında; her iki talep yönünden kesin hüküm bulunduğu, zira, makinelerin
haczi sebebiyle açılan istihkak davasının davacı şirket lehine sonuçlandığı,
yasal yollar sonucu haczedilen makinelerin davacı şirkete teslim edildiği, bu
nedenle yasal şartlar oluşmadığından manevi tazminat isteminin reddi gerektiği;
ayrıca istihkak davasında davalılardan Y’nin aynı zamanda davacı şirket
kurucularından olduğu, davacı şirketin istihkak davasında uğradığı maddi zararı
% 40 tazminat olarak istediği, bu istemin İcra Tetkik Mercii’nce reddedilerek
kararın kesinleştiği, bu ilamın eldeki davayla aynı olan tarafları bağlayıcı
nitelikte olduğu, davacının ayrıca açtığı bu davadaki her iki tazminat
isteminin de kesinleşmiş ilamın varlığı nedeniyle reddi gerektiği, gerekçesiyle
davacı şirketin açtığı maddi ve manevi tazminat davasının reddine karar
vermiştir.
TEMYİZ İSTEMİ VE BOZMA
KARARININ ÖZETİ:
Davacı vekilince, dava
dilekçesi ve aşamalardaki dilekçelerde yer alan savlar ileri sürülmek suretiyle
ve mahkemece delil olarak sunulan dosyaların yeterince incelenmediği,
kendilerinin % 40 değil yasal % 15 tazminat istemlerinin istihkak davası ile
sınırlı olarak reddedildiğinin gözden kaçırıldığı, bazı delillerin ise hiç
değerlendirmeye alınmadığı, oysa 24.05.1974 gün ve 5/7 sayılı kararında da
açıkça istihkak davasında tazminat talebi reddedilen üçüncü kişinin genel
hükümlere dayalı olarak ayrıca zararını isteyebileceğinin kabul edildiği,
kararın buna da aykırı olduğu ileri sürülerek temyiz edilen karar özel dairece
yukarıda başlık bölümünde aynen alınan gerekçeyle bozulmuştur.
DİRENME KARARININ
ÖZETİ:
Yerel mahkeme,
istihkak davalarının maddi hukuk anlamında kesin hüküm teşkil edeceği,
tarafların ve müddeabihin aynı olmasının HUMK’nun 237. maddesi anlamında kesin
hükmün varlığını ortaya koyduğu, ayrıca, davacının tetkik merciinde açtığı
davada fazlaya ilişkin haklarını da saklı tutmadığı, istihkak davalarının
özelliği gereği davacı tarafça maddi zararın ispatlanması koşuluyla tetkik
merciinin davacı yararına % 40’tan aşağı olmamak üzere hatta ispatlanması
halinde % 40’tan fazla tazminata da hükmedebileceği, davacı şirketin ise
tazminat isteminin reddine ilişkin bu kararı temyiz etmemesi üzerine taraflar
arasında kesin hüküm oluştuğundan olumsuz dava şartı sebebiyle maddi tazminat
isteminin reddi gerektiği; tetkik merciince dinlenen tanıkların anlatımları,
takibin dayanağı çeklerde borçlunun Y. olması kesin hüküm addolunan merci
kararının gerekçesinde de borçlunun haciz mahallinde hazır bulunması davacı
şirketin, borçlunun da ortağı olduğu aile şirketi olması sebebiyle tazminat
isteminin reddedildiği nazara alındığında Borçlar Kanunu’nun 49. maddesinin
unsurları gerçekleşmediğinden manevi tazminat isteminin de reddi gerektiği
gerekçesiyle, önceki kararında direnmiştir.
MADDİ OLAY:
Dosya ve delil olarak
ekli dosyalar içeriğine göre; davacı limited şirket çorap imalatı ile
uğraşmakta olup; alacaklı/davalı F., dava dışı gerçek kişiler Y. ve S.
aleyhlerine giriştiği iki ayrı icra takibi sonucunda davacı şirket adresinde
bulunan çorap makinelerini haczettirerek, muhafaza altına aldırmış; davacı şirket
tarafından da eldeki davanın davalısı alacaklı ve ayrıca takip borçlusu
aleyhine “…kötü niyetli olarak haciz işlemini gerçekleştiren alacaklı aleyhine,
hacizli mal kıymeti üzerinden tazminata hükmedilmesine” ifadesine yer verilerek
açıkça İcra ve İflas Kanunu’nun 97. maddesinin 15. fıkrasına dayalı tazminat
istemini de içeren istihkak davası açılmıştır.
Bu dava sonunda İcra
Tetkik Mercii’nce; istihkak davasının kabulüne, hacizli çorap makineleri
üzerindeki haczin kaldırılmasına, davacı şirketin borçlunun da ortağı olduğu
aile şirketi olması, borçlunun haciz mahallinde hazır bulunması hususları
dikkate alındığında davalı/alacaklı yanın kötü niyeti sabit görülmediğinden
davacı yanın tazminat isteminin reddine karar verilmiş; alacaklı vekilince
kabul kararı yönünden temyiz edilen, davacının ise temyiz etmediği bu karar
Yargıtay incelemesinden de geçerek onanmış ve kesinleşmiştir.
Eldeki maddi ve manevi
tazminat istemli dava ise anılan kararın kesinleşmesinden sonra genel hükümlere
dayanılarak açılmıştır.
Direnme yoluyla Hukuk
Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; üçüncü kişi davacı şirketin, daha önce
icra tetkik merciinde görülüp kesinleşen istihkak davasında istihkak
iddialarının kabul edilmesine karşın, İcra ve İflas Kanunu’nun 97. maddesinin
15. fıkrasına dayalı tazminat isteminin reddedilmiş olmasının eldeki genel
hükümlere dayalı maddi ve manevi tazminat davaları yönünden kesin hüküm teşkil
edip etmeyeceği ve bu istemlerin reddine de dayanak alınmasının olanaklı olup
olmadığı noktasında toplanmaktadır.
GEREKÇE:
Davacı vekilinin maddi
tazminata yönelik temyiz itirazları yönünden;
Öncelikle; istihkak
davasında redde konu olan ve eldeki davada mahkemece kesin hüküm oluşturduğu
kabul edilen tazminatın hukuki niteliği üzerinde durmakta yarar vardır.
2004 sayılı İcra ve
İflas Kanunu’nun 97. maddesinin 15. fıkrasında aynen; “İstihkak davası sabit
olur ve birinci fıkra gereğince istihkak iddiasına karşı itiraz eden alacaklı
veya borçlunun kötü niyeti tahakkuk ederse haczolunan malın değerinin yüzde
onbeşinden aşağı olmamak üzere itiraz edenden tazminat alınmasına asıl dava ile
birlikte hükmolunur” hükmüne yer verilmiştir.
Görüldüğü üzere; bu
hüküm, tümüyle takip hukukunun özelliği ile ilgili olup, yine bu özellikle
sınırlı olarak değerlendirilmelidir. Eş söyleyişle, anılan tazminat, takip
hukuku prosedürü içinde yer alan, kendine özgü nitelik ve koşulları bulunan
özel bir düzenleme niteliğindedir. Zira, istihkak savına itiraz eden alacaklı
veya borçlu aleyhine, istihkak davacısı lehine, yalnızca kötü niyet koşuluna
bağlı olarak ve haczedilen malın değeri üzerinden yasada belirtilen orandan
aşağı olmamak üzere hükmedilmektedir.
Nitekim, İcra ve İflas
Kanunu’nun 97. maddesinin 13. fıkrasında istihkak davalıları lehine, 15.
fıkrasında da istihkak davacıları lehine getirilen tazminat hükümlerinin
getiriliş nedeni de yasa koyucu tarafından, alacaklı veya borçlunun üçüncü
kişinin istihkak iddiasına itiraz ederek onu kötü niyetle ve haksız yere maddi
ve manevi masrafa, külfete ve zarara sokmasını, üçüncü kişinin de haksız yere
istihkak iddia ve davasında bulunarak, alacaklının alacağının tahsilini
geciktirmesini, muvazaa teşebbüslerini önlemek ve icra işlemlerinin Devlet’in
de ilgili olduğu iktisadi düzen bakımından haklı bir nizam, çabukluk ve emniyet
içinde cereyan etmesini temin etmek şeklinde açıklanmış ve ortaya konulmuştur.
Ortaya konulan bu amaçlar tıpkı İcra ve İflas Kanunu’nun 67, 69, 72 vs. bazı
diğer maddelerinde de yer verilen tazminatların konuluş amaçları gibi tümüyle
kanunun kendine özgü nitelik ve düzeni, kısacası sadece icra prosedürü içinde
değerlendirme yapılması gereğini ortaya koymaktadır.
İstihkak davasında
istihkak davacısı tarafından talep edilen tazminatın reddedilmesinin, davacının
genel hükümler dairesinde gerçek zararının tazminine yönelik isteklerinin
dinlenmesine engel teşkil edip etmeyeceği, daha önce daireler arasında içtihat
aykırılığına neden olmakla içtihatların birleştirilmesi yoluna gidilmiş ve
Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 24.05.1974 gün ve
1974/5 E. – 1974/7 K. sayılı kararıyla; “Borçlu hakkında yapılan bir icra
kovuşturması sırasında haksız yere malı haczedilen üçüncü kişilerin bu yüzden
doğan gerçek zararlarının ödetilmesini, İcra ve İflas Kanunu’nun 97. maddesinde
öngörülen özel hüküm dışında genel hükümlere göre genel mahkemelerde ayrıca
dava açarak isteyebilecekleri” kabul edilmiştir.
Anılan bu kararın
gerekçesinde de; İcra ve İflas Kanunu’nun 97. maddesinin 15. fıkrasında yer
alan tazminat sözcüğünün, tabanı haczedilen malın değerinin % 15’inden aşağı
olmayan götürü bir tazminatı ifade ettiği gerçek zararı karşılamak gibi bir
amacı taşımadığı, dolayısıyla gerçek zararın ayrıca istenmesine engel
oluşturmayacağı, ifade olunmaktadır.
Sonuç itibariyle; İcra
ve İflas Kanunu’nun 97. maddesinin 15. maddesindeki tazminat icra hukukuna özgü
götürü bir tazminat niteliğinde olup, genel hükümlere dayanılarak açılan gerçek
zararın tazminine yönelik davalar yönünden engel oluşturmayacağı gibi, bu
davalar ile tarafları aynı olsa bile konusu ve yasal dayanakları itibariyle
benzerlik taşımamaktadır.
Yeri gelmişken, genel
hükümlere dayalı tazminat davalarının hukuksal nitelikleri üzerinde de kısaca
durulmalıdır.
Hukukumuzda genel
kural haksız eylemleri veya haksız zenginleşmesi nedeniyle bir başkasının zararına
neden olan kimsenin bu zararın tazmini ile yükümlü olmasıdır. Zarar kavramı ise
maddi ve manevi olmak üzere iki türlüdür. Zarar sadece kötü niyetten değil,
birçok durumda olduğu gibi ihmal, tedbirsizlik gibi başka nedenlerden de
doğabilir. Zarar kavramı burada icra işlemleri ile sınırlı olmayıp, istihkak
davasının sona ermesinden sonra ortaya çıkan nedenleri de içine alabilir.
Gerçek zarar, her zaman daha geniştir ve zarara uğrayanın tatmin biçimi de
yukarıda ayrıntısı açıklanan götürü tazminattan farklı olarak sadece icra
hukuku prensiplerine bağlı olmaksızın objektif ölçüler çerçevesinde genel hukuk
kurallarıyla belirlenir.
Somut olaya gelince;
davacı genel mahkemede açtığı dava ile Borçlar Kanunu’nun 41. maddesine
dayanarak uğradığı gerçek maddi zararlarının tazminini istemiştir. Davalı
eyleminin genel olarak haksızlığına dayanan davacının bu isteği sadece davalı
yanın kötü niyeti ile sınırlı olmadığı gibi haczedilen malın değeriyle de
sınırlı değildir.
Bu nedenle; icra
prosedürü içinde yer alan götürü tazminat niteliğindeki İcra ve İflas
Kanunu’nun 97/15. maddesine dayalı tazminat isteminin reddi ve bu kararın
kesinleşmiş olmasının eldeki dava yönünden kesin hüküm teşkil ettiğini kabule
olanak bulunmamaktadır. Zira, yukarıda açıkça ifade olunduğu üzere her iki
davanın dava konuları ve yasal dayanakları farklıdır.
Mahkemece, bozma
ilamına uyularak işin esasına girilip genel hükümler çerçevesinde davanın
çözümlenmesi gerekirken, kesin hükmün varlığına dayanılarak davanın reddine
ilişkin önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup, direnme kararı
bozulmalıdır.
Davacı vekilinin
manevi tazminata yönelik temyiz itirazlarına gelince;
Haksız yere malı
haczedilen üçüncü kişi durumundaki davacı şirket, bundan doğan gerçek zararının
ödetilmesine yönelik olarak sadece maddi değil, Borçlar Kanunu’nun 49.
maddesine dayanarak manevi tazminat isteminde de bulunmuştur.
Yukarıda maddi
tazminata ilişkin açıklamalarda da yer verildiği gibi, bir icra takibi
sırasında haksız yere malı haczedilen üçüncü kişinin bu yüzden doğmuş olan
gerçek zararı maddi olabileceği gibi manevi de olabilmektedir. Dolayısıyla,
malının haksız yere haczedildiğini ileri süren üçüncü kişi kural olarak manevi
tazminat isteminde de bulunabilir. Diğer yandan, istihkak davası ile birlikte
tetkik merciinde karara bağlanan tazminat davasının ret kararı ile sonuçlanıp
kesinleşmiş olmasının, genel hükümlere dayanılarak açılan bu manevi tazminat
istemi yönünden de kesin hüküm oluşturmayacağı az yukarıda açıklandığı üzere
belirgindir. Zira, dava nedenleri, yasal dayanakları, istem sonuçları ve
uygulanacak yasa kuralları tümüyle birbirinden farklıdır. Unutulmamalıdır ki,
manevi tazminat; haksız eylem sonucunda uğranılan kişilik değerlerindeki azalma
şeklinde gerçekleşen zararın giderilmesi amacına yönelik tazmin biçimidir.
Kuralı bu şekilde
ortaya koyduktan sonra somut olaya bakıldığında, mahkemece davacının manevi
tazminat istemine dayanak aldığı hususlar irdelenmeden, yasal değerlendirme
yapılmadan kesin hüküm oluşturduğu da vurgulanmak suretiyle, sırf istihkak
davası içinde istenilip reddedilen tazminat davasının kötü niyetin yokluğuna
dayanan ret gerekçelerinin esas alınması ve yine sadece bu nedenlere
dayanılarak manevi tazminat isteminin reddedilmesi yerinde değildir.
Mahkemece yapılacak iş;
haczin haksızlığının anlaşılması durumunda istihkak davasında verilen ret
kararı ile bağlı kalınmaksızın, davacının ticari şirket niteliği de
gözetilerek, tüzel kişinin manevi değerlerine dahil bulunan ticari itibarının
sarsılıp sarsılmadığının Borçlar Kanunu’nun 49. maddesi çerçevesinde
değerlendirilmesi, manevi tazminatın koşullarının açıkça bu ilkeler gözetilerek
gerçekleşip gerçekleşmediği konusunda bir sonuca varılması olmalıdır.
Açıklanan hususlar
gözetilmeksizin önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup, direnme
kararı açıklanan bu değişik gerekçe ile bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü
ile, direnme kararının, maddi tazminata ilişkin kısmının özel daire bozma
kararında ve yukarıda 1. maddede gösterilen nedenlerden dolayı oybirliği ile;
manevi tazminata ilişkin kısmının ise yukarıda 2. maddede gösterilen
nedenlerden dolayı oyçokluğu ile H.U.M.K.’nun 429. maddesi gereğince
BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine 01.12.2004
gününde karar verildi.